Kabir ziyaretinden dönen yaşlı Sare kadın gözyaşlarını başörtüsünün ucu İle sildi. Ebediyete intikal edenlerden geriye kalanlar ekmeklerini kazanmak için büyük kentlere göç etmişlerdi. Köyde çeyrek asırdır düğün, şölen yapılmamıştı keza genç kalmamıştı. Bakımsız köhne evlerde yürekleri kendileri gibi yalnız toprağına, ocağına gönülden bağlı olan yaşlılar yaşıyordu.
Eskiden yemyeşil ekili arazilerde yaşlılardan kör Cemil’in topal eşeği aksayan ayağıyla dolaşıyor, karnını doyuruyordu. Fatma kadının bir yaşlı ineği vardı o da bahçede otluyordu. Köyde bir tek büyükbaş hayvan onun iki hanede vardı.
Kasabaya gidilecekse topal eşeği ödünç alıyorlar, yoruldukça ellerindeki yükü hayvanın üzerine koyuyorlardı, binek hayvanı olarak kimse görmüyordu topal eşeği keza o da ancak yaşlılar kadar iyi yürüyebiliyordu.
Fatma kadının ineği üç yıldır yaşlılıktan buzağılamıyordu fakat can yoldaşı diye ne kurbanda kesmeye ne de kasaba et niyetine satmaya yanaşmıyordu.
-kim kaldı koca hanede bir ala inek birde ben kaldım, insan can yoldaşına kıyar mı? Nefesi yetiyor koca ahırda bana, o da gitsin ahır virane olsun, fareler mi cirit atsın!
Diye söyleniyordu, hepsinde aynı dert yarası vardı, koca bir yalnızlık İle terkedilmiş duygusu sarmıştı köyü. Eskiden gurbete giden azıcık durumunu düzeltince köye gelir kendisini gösterirdi, şimdi gelen giden kalmadı.
Geçen sene Cemil’in kızı gelmişti kasabadan babasını ziyarete, köyde kim yaşıyorsa hem hoşgeldin demeye hemde yeni haberleri öğrenmeye gittiler. Kasabada yaşayanların herşeyden haberi oluyordu.
Dert yandı Sare kadın,
-gelen giden yok baba toprağına, eskiden altına dört çekeri çeken koşar gelir gösterirdi dört tekerleklisini. Şimdilerde otomobil alan Yok galiba!
Diye sordu ortaya. Cemil’in kızı hemen cevapladı.
-olmaz mı Sare teyze şimdilerde taksitle herkes otomobil alıyor fakat göstermek için köye kadar gelmeye gerek Yok, sosyal medyada boy boy resim paylaşıyor herkes. Sizin haberiniz Yok birşeyden biz herkesin akşama makarnayı salçalı mı, yoğurtlu mu yediğini bile biliyoruz, herkesi cep telefonundan görüyoruz.
-biz de alalım o dediğinden, paramız yeter mi acaba?
-paranız yeter belki fakat telefon çekmiyor ki köyde. Ancak kasabaya inince bakarsınız, orada çekiyor.
-olsun bize de alıver ondan, kasabaya gidince bakarız çoluk çocuk Ne yapıyor diye, bizi arayan soran Yok, biz bari onların resmini görelim.
Cemil’in kızı onların bu haline acıdı ve köylerin eski halini düşününce yüreği daraldı. Eskiden heryer insan ve hayvan doluydu, sürülerle koyunlar, inekler otlardı meralarda. Gençler gidince yaşlılar kendine zor bakar hale gelmişti. Babasını köyden götürmek için gelmişti fakat babası topal eşeğinden ayrılmak istemiyordu. Eşeği Sare kadına emanet bırakmayı zor ikna etti de babasını kasabaya yanına aldı.
-baba sensiz bir kaşık çorbayı huzurla içemiyorum, bir başına öleceksin, bir kaşık su verenin olmayacak, çalışmasam daha sık gelirdim, haftada altı gün çalışıyorum. Köy gibi değil kasaba herkesin çalışması lazım.
-ben sana yük olurum kızım,
-olmazsın baba, şimdi yükün gönlümde daha ağır, üzme beni gidelim, yapamazsan söz veriyorum seni köye geri getiririm,
Cemil’de köyden kızıyla gidince bir hanenin daha kapısına o koca asma kilitten vuruldu, bir pencerenin daha zayıf ışığı söndü, koca ev karanlığa büründü. Geride kalanlar hem gidene üzülmüş hemde gıpta etmişti kızı gelip sahip çıktı diye. Onların şimdilik arayan soranı yoktu.
En çok Sare kadın üzüldü yalnızlığına, arayanı soranı olmayışına. Cemil’i yolcu ettikten sonra en çok o ağladı. Bir emanet topal eşek İle birde inek kalmıştı koca evde.
Sare kadın yaşını bilmiyordu, bildiği çok eski hatırladıklarıydı sadece. Yaşın, senenin önemi yoktu buralarda. Dört oğlu iki kızı vardı gurbette. Ocağında ise bir tahta kaşık İle bir toprak çömlek vardı içinde suyu çok tanesi az çorba kaynardı. Eskisi gibi gücü yoktu ekip biçtiği ancak idare ederek karnındaki değirmeni döndürüyordu.
Sare kadın artık bayramları özlemle beklemiyordu, gelecek kimsesi olmayanın bayramı olmazdı. O Arife günü büyük kızı çıkıp geldi uzun yoldan. Şaşırdı, fakat bir o kadar da sevindi Sare kadın bunca yıl sonra anasını hatırlamıştı demek ki sonunda. Laf lafı açtı kızı anasının ağzını aradı. Biliyordu Kara gün için beş Reşat altını olduğunu. “Ana yalnız yaşıyorsun, sana birşey olursa altınları nereye koyduğunu bilelim sonra bulamayız”, dedi. Sare kadın “tavuk kümesine boş tenekenin içine koydum, tenekeyi de ezip büktüm. Kim bilecek kümeste altın olduğunu, tavuklar altın yumurtlamıyor ya, ben ölünce alırsınız oradan”.
Kızı bayramın birinci günü kendi evine gitti. Sare kadın kümese her gittiğinde teneke kutuya göz atardı. Gene baktı kutuyu salladı altınları birbirine çarpıp ne hoş ses çıkarıyordu. Altın sesi yaşlı kanına huzur verdi. Kara gününde çıkarır derdine merhem ederdi. Kutuya dikkatlice baktı kendi eğip büktüğü yerden başka yerlerden de katlanmıştı sanki. Telaşlandı ve cebinden çıkardığı çakı İle teneke kutuyu açtı.
Elinden kutu yere düştü saçılanlar bozuk paraydı. Altınlar uçup gitmiş yerine bozuk para konulmuştu.
Sare kadın olduğu yere yığıldı kaldı. Elinde yerden aldığı boş teneke kutu, yanlarında bozuk paralar İle gözleri şaşkınlıktan fal taşı gibi açık sonsuzluğa uçtu..
Topal eşek uzun uzun anırdı ahırda ve adeta Sare kadının öldüğünü ilan etti sessiz köye