İki öfkeli adam, bir garibanı tartaklayıp yerlerde sürükleye sürükleye şikayetçi olmak için mahkemeye götürürler O esnada olayı gören dört yaşındaki bir çocuk, arkadaşlarıyla birlikte olay yerine koşar. O iki kişi yere yığdıkları adamdan şikâyetçidirler. Davacılardan biri alelacele anlatmaya başlar:
Efendim biz üç arkadaştık. Birlikte bir iş yaptık ve bu işten iyice bir para kazandık. Yalanı yok ya birbirimize itimadımız yoktu. Paramızı hepimizin güveneceği birine, yani buna emanet ettik ve altını çize çize, üçümüz birlikte gelmedikçe bu parayı hiç kimseye veremeyeceksin diye tembihledik. Ama o bize hıyanet etti.
Kadı yaka paça sürüklenen adama bakar:
– Doğru mu söylüyor bunlar?
– Doğru efendim ama eksik.
– Nasıl yani?
– Evet, bunlar dün akşam bana bir kese para bıraktılar ve birlikte gelmedikçe hiçbirimize verme dediler. Ancak henüz elli adım bile gitmeden içlerinden biri geri geldi ve altınları istedi. Uzaktan bakın veriyorum diye bağırdım, bu ikisi de kafa sallayıp tamam dediler. Söyleyin başka ne yapabilirim ki?
Kadı bu kez diğerlerine döner:
– Peki, buna ne diyeceksiniz?
– Onu da açıklayalım. Keseyi emanet edip giderken şimdi burada olmayan arkadaşımız aniden durdu.
– Bütün paramızı emanetçiye bıraktık ama bu akşam ne yiyeceğiz? dedi. Biz de harcanacak kadar bir şeyler almasına izin verdik. Hepsini alıp kaybolacağını nereden bilebilirdik?
– Hımmmm. Şimdi iş açığa çıktı. Arkadaşınız paraları alıp kaçtı desenize.
– Evet, ama biz emanet verdiğimiz adamı tanırız. Ona üstüne basa basa üçümüz birlikte gelmedikçe verme dedik mi, dedik. O da bunu kabul etti mi, etti. Uyanık olaydı da aldanmasaydı. Madem bir saflık yaptı, ceremesini çeksin, bedelini kesesinden ödesin.
Ödesin demek kolay ama adam o kadar parayı verecek güçte değildir. Zaten üzgün ve bitkindir. Ağlamamak için dudaklarını ısırır ve büyük bir teslimiyetle boynunu büker. Zor duyulan titrek bir sesle:
– Hatalıyım efendim der, cezama razıyım. Hava bir anda emanetçinin aleyhine döner. Merhametli kadı gözlerini kısar, sakalını sıvazlar. Bir çıkış yolu arar. Arar ama nereye kadar? İşte tam bu sırada kalabalığın arasındaki küçük çocuk adamın elinden tutar:
– Ağlama be amca der, kendini niye üzüyorsun ki?
– Nasıl üzülmem be gülüm, başıma gelenleri duydun işte.
– Sen gel beni dinle ve de ki: Kese bende.
– Haydi, istediğin gibi olsun. Diyelim ki kese bende olsun.
– Emaneti almaları için bunların üç kişi birlikte olmaları gerekmiyor mu?
– Gerekiyor.
– Öyleyse söyle onlara getirsinler arkadaşlarını, alsınlar paralarını!
Ne berrak bir muhakeme ve ne müthiş bir zekâ değil mi? Eh yıllar sonra İmam-ı Şafi diye anılacak bir çocuk başka nasıl olabilir ki?